"Oku" Demişti Tanrı
Neyi anlatmak mı?
Nasıl anlatmak mı?
Zannediyorum sanatın yüzeyindeki arabesk yağ tabakası bu sorunun yanıtıyla ayrıştırılabilir, diye düşünüyorum. Edebiyat bir sanattır ve her sanat gibi yazınsal sanatlar da bir yaratı işidir. Yani yazar üretkenliği referans aldığında değil; yaratıyı üstlendiğinde sanat yapmış olur.
Kovan Baqî, son kitabı "Prematür"ün bu değerlendirme ölçeğinde bir yaratı olduğunu düşünüyorum. Zira "Prematür" bir yolculuktur ve bu yolculukta varacağınız yer değil, bu yolculuk esnasında yaşadığınız serüvenlerdir size kâr kalacak olan. Dolayısıyla Kovan Baqî üretken değil yaratıcı bir yazardır.
Kovan Baqî'yi tanıyanlar bilir; Kürt dilinin yüzyıllardır şoklanmaya mahkûm bırakılmış sözcüklerini ısıtarak, kırarak, kıvırarak öykülerinde bilinç-akışının sarhoşluğuyla sunan gotik bir öykücüdür o. "Prematür" onun ilk Türkçe eseridir. Bununla birlikte bu eseri okuduktan sonra anladım ki sadece Kürtçe değil genel anlamda dil; Baqî'de tanrısallaşmış bir uzuvdur. Sözcük ve üslûp evrimini inkâr ediyor Baqî, durmadan yaratıyor, doğuruyor. Gotik bir öykücü dedim çünkü Kovan Baqî'nin eserleri Kürt Edebiyatı'nın Orta Çağ'ında yükselen "pro-çağ" bir mimariye sahip. Nitekim üslûbu, kurgu(suz) ve konu(suz) tercihleri de bunu destekliyor.
Anadolu edebiyatı -hangi dilde olursa olsun- bugün dâhi hep aynı toprağı yoğuruyor, sadece fazla humuslu Anadolu toprağı yazarlara farklı ve verimli zeminler sunabiliyor, ancak Kovan Baqî "Prematür"le edebiyatın işlenen konulardan bıktığını fark etmiş olmalı ki bir "anafor kulesini" yükseltmeye başlamış tanrının burnunun dibine. Ve üstelik bu kule bütün dünya topraklarından bize rüzgârlar getirecek kadar da yüksek. Yüksekliğine vurgu yapmışken okuyucu şunu bilmeli ki; bu kule bir girdaptır ve okuyucuyu çekip boğacak kadar derindir üstelik; dizginlenmiş zihin, inanç, düzen, kalıp, önyargı… yani statik olan ne varsa bu girdaba girerken sadece bir intihar sebebi olur ki, bence gerek yok, çünkü diğer yazarların "kumsal okuyucuları"na ihtiyacı olacaktır her zaman, fazlası göz çıkarmaz(!). Evet, okuyucuya saygı göstermek gerekir ama aynı zamanda ona sorumluluk da yüklemek gerekir, diyor Ferid Edgü. Bu doğrultuda bakınca "Prematür", edebiyat-severin sınandığı bir girdaptır ve kitabın sonunda elinde hiçbir sonuç olmayacaktır: üreten yazar ile yaratan yazar arasındaki fark budur. Yaratan yazar kuşkulandırır, soru sormayı sever. Bu nedenle Kovan Baqî, asla kendini okurun eline vermez ya da her şeyi onların anlam dünyasına sunar. Yani "son", okuyucunun hayal dünyasında anlam bulur. Bu da okuyucusunun zekâsına saygı gösterdiğini kanıtlar. Bu anlamda baktığımızda James Joyce, Samuel Becket, Virginia Woolf dünya edebiyatında örnek verilebilir isimlerdir.
Her büyük yazar kendi okuyucusunu yaratır ve tabi keşfedilmeyi bekler. Sadık okuyucularını, sözcük ırmaklarından akan envai çeşit imgelerle de mükâfatlandırır sonunda. Evet, edebiyat bir yaratı işidir nitekim Tanrı da kendi okuyucularını yaratmış ve peygamberleri de O'nun kâtipleri olmuştur ancak çok tanrılı bir inanç sistemi olan edebiyatta Kovan Baqî okuyucusuna hiç de merhametli değildir. Yukarıda da değindiğim gibi "Prematür"de, dizginsiz bıraktığı karakterinin zihnin içindeki her bir nöronu yorumluyor bize Kovan Baqî. Salisede insan zihninde dönen düşünce silsilesini düşününce "Prematür" bir "kokteyl-dünya" olarak da görülebilir. Us'taki her bir (salise)an anlatılıyor bu romanda ve tüm roman sadece saat 13.00-13.10 arası iki nöron yolculuğu kadar sürüyor. On dakikada ne geçebilir bir insan zihninden sizce? Türk tarihi, Kürt tarihi, Ermeni Katliamı, yüzyıllardır süren savaşlar, bir halkın trajedisi, bireyin toplumda yok-oluşu, ensest, bir çocuğun ölümü, bireyin duyarsızlığı, belki de bir katilin deşifre edilişi ya da bir doğum anının dramatizasyonu... Hep "belki"ler kalacak elinizde ya da hiçbir şey. Baqî'nin karakterleri; yazar dâhil, tanrı dâhil, ırk ve dil dâhil her durağandan, her yaratandan uzak ve objektif sunuyor anlattıklarını. Karakter Türk tarihini anlatırken, şizofrenik bir tekrarla Kürt tarihini de yerden yere vuruyor. Oradan Ortadoğu'ya uzanıyor karakterin şuur ibresi. Prematür'ün "anafor kulesi" yükseldikçe zihni kıyımları hatırlıyor ve bir bakıyorsunuz ki Prematür, ana rahminde inleyen bir aylak gibi "ülke sıçtığımız toprak parçasıdır." diyerek aitsizliğini ilan ediyor; "fahişeliğini şanlı bir bayrak gibi taşıyan fahişe de güzeldir, onun fahişeliğini insanca seven de" diyor çağdaş bir hümanist gibi ve bir diğer nöronda: " demokrasi çok kocalı bir fahişedir" diyor. Tüm bu trajedileri ince bir mizahla sunar kulesine tırmanırken: " denizleri bile sınır ve mayınlarla bölmüşler- deniz canlıları nereden bilecekler hangi ülkenin vatandaşı olduklarını ve asla ülkelerinin sınırlarını geçmemeleri gerektiğini..!" Evet, bir insan zihninde kopan kıyametten korkmalı, hele şuur sözcüklere dökülmüşse... Ve böylece sürekli yeni kıyametler sıralanır; Yaşar Kemal, kırsaldan mitolojiye atılarak bir kıyamet daha koparılır mesela.
Anafor kulesinin tepesine çıkarken en büyük gücü olan dil için şöyle der:" bence bir dil, sokak soytarılarından, fahişelerden, sözlü anlatı edebiyatından, ve şairlerden öğrenilir."
Prematür:
-" hışşşt! Bu ülkenin devasa bir kulak olduğunu unutmayın"
(Tanıtım Bülteninden)
Sayfa Sayısı: 157
Baskı Yılı: 2014
Dili: Türkçe
Yayınevi: Na Yayınları
Neden idefix?
Siparişinizi teslim aldığınız tarihten itibaren 14 gün içinde iade edebilir, iade sürecinin tamamlanmasının ardındansa ödemenizi hızla geri alabilirsiniz.
Kullanıcı dostu ara yüzümüz tüm ihtiyaçlarınıza eksiksiz yanıt verebilmek için tasarlandı. Deneyiminizi uçtan uca kusursuz kılmak adına çağrı merkezimiz ve canlı destek hattımızla ihtiyaç duyduğunuz her anda yanınızdayız!
Siparişlerinizin bir an önce ulaşması için sabırsızlandığınızın farkındayız. Sunduğumuz farklı teslimat seçenekleri arasından size en uygununu belirlemeniz, siparişinizi olabildiğince çabuk veya dilediğiniz zaman aralığında sorunsuz bir biçimde teslim etmemiz için yeterli.
104,00 TL