BC
Benjamin Constant
Sonsuz Aşk, Bitmiş Olandır...
Aşkın, taraflardan biri için sonsuz diğeri için ise bitmiş olması ve bu kavramların iki kişi arasında bazen değiş tokuş edilmesi kadar acıklı durum pek az yaşanır herhalde... Başlangıçta siyasi bir düşünür olarak kendinden söz ettirmiş ancak ölümünden sonra çağdaş psikolojik romanı yaratan kişi olarak tanınmış olan Benjamin Constant'ın, Madam De Stael'le yaşamış olduğu aşktan yola çıkarak yazdığı bilinen Adolphe adlı romanında da böyle bir aşk anlatılmıştı.
Üzerinden iki asır geçmiş olmasına rağmen hâlâ konuşulan bu aşkın, yaşandığı dönemde katlanılması çok zor bir işkenceye dönmesinin nedenlerini kavrayabilmek için öncelikle Constant'ı ve Madame De Stael'i biraz tanımak gerekiyor sanırım.
İsviçre'ye sığınmış eski bir Protestan olan Fransız bir ailenin çocuğu olarak doğan Benjamin Constant, annesinin kendisi çok küçükken ölmesi nedeniyle özel öğretmenler tarafından yetiştirildiği için aile kavramının ne anlama geldiğini tam olarak anlayamadan yaşadı çocukluğunu.
Bütün o çocukluk ve ilk gençlik çağlarını, baş edemediği sürekli bir iç sıkıntısı ve bu sıkıntının neden olduğu kararsızlıklarla geçirdi.
Constant'ın aşk hayatındaki kararsızlıklarla dolu karakteri, ilerleyen yıllarda, siyasi hayatına da yansıdı.
Constant, büyük bir aşk yaşayacağı Madame De Stael'in, Bonaparte ile yakın olduğu zamanlarda Bonaparte tarafından verilen görevi kabul etti. Ancak Bonaparte'ın kendisini imparator ilan ederek açık bir diktatöre dönüşmesinin ardından özgürlükçü düşünceleri nedeniyle Bonaparte'la ters düşerek görevini bıraktı. Ona göre özgürlük, "kişinin otoriteye üstün gelmesiydi" ama bu Bonaparte ile gerçekleştirilebilecek bir şey değildi. İmparatorluk yıkıldığında Bonaparte aleyhinde oldukça sert yazılar yazdı, zamanının en inançlı liberallerinden biri olarak sürdürdüğü hayatı, Madame Recamier'ye duyduğu yakınlık nedeniyle yeniden kralcılara katılmasıyla bir kez daha yön değiştirdi ve siyasi anlamdaki bu büyük kararsızlıklarının ertesinde tekrar Bonaparte'ın hizmetine girdi.
Bonaparte'ın Waterloo Savaşı'nı kaybetmesinin ardından, Constant, son defa fikir değiştirerek yine ateşli bir liberal kimliğine büründü ve sonraki yönetimde iki defa milletvekilliği yaptı.
Hiçbir zaman bir yere, bir düşünceye ya da bir kadına bağlanamadan bir göçebe gibi yaşadığı gençlik yıllarında Paris'te birçok kadınla ilişkiye girmiş olmasına rağmen bu kadınlardan hiçbiriyle uzun ve düzenli bir beraberliği sürdürmeyi başaramadı. Yirmi yedi yaşındayken Madame de Stael'le tanışana kadar...
Madame De Stael, Fransız İhtilali'nin ertesinde, burjuvalarla jakobenleri kaynaştırma amacıyla 'salonunda' düzenlediği toplantılarla biliniyordu. Devrim sonrası bir türlü orta yolu bulamayan bu iki tarafın anlaşabilmesi için gerekli zemini hazırladığını düşünen Madame de Stael, imparatorluğunu ilan eden Bonaparte'ın, bu toplantılara katılanların kendisine karşı birleşerek muhalefet edeceği korkusuna kapılması sonucunda bu 'çok gerekli kaynaştırma ortamını' da kaybetti ve bundan sonra, o zamana dek hep desteklediği ve yakın çevresinden olmakla gurur duyduğu Bonaparte'a düşman oldu. Bu düşmanlığın karşılıklı olduğunu da Stael, hayatının önemli kısmını değişik Avrupa ülkelerinde sürgünde geçirmek zorunda kalarak öğrendi.
Madame, güzel ya da çekici olmasa da, XVI. Louis döneminin bakanlarından olan babasının yoğun siyaset hayatı yüzünden siyasi konulara hâkimiyetiyle etkileyici olan, müthiş hitabet yeteneği ve zekâsı dolayısıyla etrafındaki erkeklerin başını döndüren, oldukça gözde bir kadındı. Constant'la tanıştığında, Madame de Stael, kendisinden on sekiz yaş büyük olan Paris'in İsveç Büyükelçisi Baron de Stael-Holstein ile evliydi.
Çevresi tarafından pek sevilmese de aslında sevilmeyen o kişi olmadığını, kendisine her hâliyle anlatabilen Constant ile salon toplantılarından birinde tanıştı Madame.
Constant, o sıralarda hayatındaki
Aşkın, taraflardan biri için sonsuz diğeri için ise bitmiş olması ve bu kavramların iki kişi arasında bazen değiş tokuş edilmesi kadar acıklı durum pek az yaşanır herhalde... Başlangıçta siyasi bir düşünür olarak kendinden söz ettirmiş ancak ölümünden sonra çağdaş psikolojik romanı yaratan kişi olarak tanınmış olan Benjamin Constant'ın, Madam De Stael'le yaşamış olduğu aşktan yola çıkarak yazdığı bilinen Adolphe adlı romanında da böyle bir aşk anlatılmıştı.
Üzerinden iki asır geçmiş olmasına rağmen hâlâ konuşulan bu aşkın, yaşandığı dönemde katlanılması çok zor bir işkenceye dönmesinin nedenlerini kavrayabilmek için öncelikle Constant'ı ve Madame De Stael'i biraz tanımak gerekiyor sanırım.
İsviçre'ye sığınmış eski bir Protestan olan Fransız bir ailenin çocuğu olarak doğan Benjamin Constant, annesinin kendisi çok küçükken ölmesi nedeniyle özel öğretmenler tarafından yetiştirildiği için aile kavramının ne anlama geldiğini tam olarak anlayamadan yaşadı çocukluğunu.
Bütün o çocukluk ve ilk gençlik çağlarını, baş edemediği sürekli bir iç sıkıntısı ve bu sıkıntının neden olduğu kararsızlıklarla geçirdi.
Constant'ın aşk hayatındaki kararsızlıklarla dolu karakteri, ilerleyen yıllarda, siyasi hayatına da yansıdı.
Constant, büyük bir aşk yaşayacağı Madame De Stael'in, Bonaparte ile yakın olduğu zamanlarda Bonaparte tarafından verilen görevi kabul etti. Ancak Bonaparte'ın kendisini imparator ilan ederek açık bir diktatöre dönüşmesinin ardından özgürlükçü düşünceleri nedeniyle Bonaparte'la ters düşerek görevini bıraktı. Ona göre özgürlük, "kişinin otoriteye üstün gelmesiydi" ama bu Bonaparte ile gerçekleştirilebilecek bir şey değildi. İmparatorluk yıkıldığında Bonaparte aleyhinde oldukça sert yazılar yazdı, zamanının en inançlı liberallerinden biri olarak sürdürdüğü hayatı, Madame Recamier'ye duyduğu yakınlık nedeniyle yeniden kralcılara katılmasıyla bir kez daha yön değiştirdi ve siyasi anlamdaki bu büyük kararsızlıklarının ertesinde tekrar Bonaparte'ın hizmetine girdi.
Bonaparte'ın Waterloo Savaşı'nı kaybetmesinin ardından, Constant, son defa fikir değiştirerek yine ateşli bir liberal kimliğine büründü ve sonraki yönetimde iki defa milletvekilliği yaptı.
Hiçbir zaman bir yere, bir düşünceye ya da bir kadına bağlanamadan bir göçebe gibi yaşadığı gençlik yıllarında Paris'te birçok kadınla ilişkiye girmiş olmasına rağmen bu kadınlardan hiçbiriyle uzun ve düzenli bir beraberliği sürdürmeyi başaramadı. Yirmi yedi yaşındayken Madame de Stael'le tanışana kadar...
Madame De Stael, Fransız İhtilali'nin ertesinde, burjuvalarla jakobenleri kaynaştırma amacıyla 'salonunda' düzenlediği toplantılarla biliniyordu. Devrim sonrası bir türlü orta yolu bulamayan bu iki tarafın anlaşabilmesi için gerekli zemini hazırladığını düşünen Madame de Stael, imparatorluğunu ilan eden Bonaparte'ın, bu toplantılara katılanların kendisine karşı birleşerek muhalefet edeceği korkusuna kapılması sonucunda bu 'çok gerekli kaynaştırma ortamını' da kaybetti ve bundan sonra, o zamana dek hep desteklediği ve yakın çevresinden olmakla gurur duyduğu Bonaparte'a düşman oldu. Bu düşmanlığın karşılıklı olduğunu da Stael, hayatının önemli kısmını değişik Avrupa ülkelerinde sürgünde geçirmek zorunda kalarak öğrendi.
Madame, güzel ya da çekici olmasa da, XVI. Louis döneminin bakanlarından olan babasının yoğun siyaset hayatı yüzünden siyasi konulara hâkimiyetiyle etkileyici olan, müthiş hitabet yeteneği ve zekâsı dolayısıyla etrafındaki erkeklerin başını döndüren, oldukça gözde bir kadındı. Constant'la tanıştığında, Madame de Stael, kendisinden on sekiz yaş büyük olan Paris'in İsveç Büyükelçisi Baron de Stael-Holstein ile evliydi.
Çevresi tarafından pek sevilmese de aslında sevilmeyen o kişi olmadığını, kendisine her hâliyle anlatabilen Constant ile salon toplantılarından birinde tanıştı Madame.
Constant, o sıralarda hayatındaki
Benjamin Constant Kitapları ve Eserleri
3 sonuç listeleniyor3 üründen 3 ürün görüntülediniz