Albert Camus [“Alber Kamü” şeklinde okunur] eserleri 20. Yüzyılın felsefi akımını biçimlendirmiştir. Bu eserlerden en ünlüleri olan “Yabancı” ve “Veba” ile tanınan Cezayir doğumlu Fransız varoluşçu yazar Albert Camus, “absürdizm” akımının önde gelen yazarlarından biridir.
Albert Camus, 7 Kasım 1913 yılında Cezayir’in Mondavi kentinde dünyaya geldi. Yoksul bir ailede büyüyen yazarın babası 1. Dünya Savaşı’nda ölünce İspanyol asıllı annesiyle bu yoksul hayatı sürdürmeye devam etti. 1923 yılında Lise öğrenimine başladı. Burada başarılı bir öğrencilik hayatı sürdürdü ve Cezayir Üniversitesi’nde Felsefe Bölümü’ne gitti. Camus, üniversitedeki hayatı boyunca felsefe alanında kendini geliştirirken bir yandan da okulun futbol takımında kalecilik yapıyordu. Ne yazık ki yazarın 1930 yılında verem hastalığına yakalanması futbol kariyerini sonlandırdı ve yazar, akademik çalışmalarına odaklanmaya başladı.
Üniversitedeyken bir yandan da politikayla ilgileniyordu ve 1934 yılında Komünist Parti’ye katıldı. O dönemde İspanya, yaklaşan iç savaş sesleriyle çalkalanmaktaydı ve Camus, İspanya’nın milliyetçi Franco’nun eline düşeceği kaygısıyla bu partiye kaydoldu ve faşizm karşıtı hareketlerde yer aldı. Komünist Parti üyesi olması tamamen hümanizm doğrultusundaydı. Komünizmi de Sovyetler Birliği’nin metotlarını da ağır bir dille eleştiriyordu ve bu yüzden farklı ideolojik bakış açıları nedeniyle sonraki yıllarda partiyle ilişkisi sonlandırıldı.
Yazar, Simone Hie ile evlendi fakat evlilikleri çok kısa sürdü. Albert Camus’nün ikinci evliliği 1940 yılında matematikçi ve piyanist Francine Faure ile gerçekleşti ve bu evliliklerinden Catherine ve Jean adında çocukları oldu.
İkinci Dünya Savaşı, ilk yıllarda “Yalancı Savaş”, “Komik Savaş” olarak adlandırılıyordu ve Nazi Savaş Makinesi Wehrmacht’ın, Luftwaffe’nin ve Kriegsmarine’nin insanlık tarihine büyük bir felaket getiren sesleri henüz duyulmamıştı. Camus, bu yıllarda Naziler’e karşı kurulan Fransız Direniş Birliği’ne katıldı ve pasifist olarak yazılarını ve politik görüşlerini Combat adlı bir gazetede sundu.
1942 yılında en çok bilinen eseri Yabancı’yı ve Camus felsefesinin ana hatlarının görülebileceği Sisifos Söyleni’yi yayımladı. Camus, 1943 yılında Combat gazetesinin editörlüğünü yapmaya başladı. İkinci Dünya Savaşı’ndan iki yıl sonra gazetenin gittikçe ticari bir hâl alması Camus’nün bu gazeteden ayrılmasına neden oldu. Albert Camus, varoluşçu felsefenin o dönemdeki büyük isimlerinden Jean Paul Sartre ile bu yıllarda tanışmıştı. 1950’li yıllarda kendini insan haklarına adadı ve bu amaçla çeşitli eylemlerde bulundu. Bunların arasında idam cezalarına karşı savaşı bilinmektedir. Arap isyanları sırasında bu isyanların Sovyet destekli olduğunu düşündüğünden Cezayir’in bağımsızlığına karşı çıkıyordu fakat ülkenin özerk veya fedarasyon olması gerektiğini savunuyordu. Araplarla Cezayir doğumlu Fransızların beraber yaşayabileceğini düşünen Camus, bu yıllarda idam cezasına çarptırılan Cezayirlilerin bu cezadan kurtulabilmesi için mücadele etti.
Camus, varoluşçu bir yazar olmasına karşın kendisini o kalıba sokmayı reddederdi. Yine de Camus, varoluşçu bir yazar olarak değer görür fakat Camus eserleri varoluşçuluktan da öte absürdizm içerir. Varoluşçuluk ya da egzistansiyalizm, bir insan ve birey olarak “var olmanın” anlamını araştırmaktayken, absürdizm ise bireyin böyle bir anlam bulma amacının beyhude olduğunu savunur. Fakat Camus’nün de belirttiği gibi bu beyhudelik yanlış anlaşılmamalıdır.
Camus sözleri ile bunu kendisi açıklamaktadır: “Hayat hiçbir şey değildir, itina ile yaşayınız.” Camus burada, hayatın bir anlamını aramanın boşuna bir uğraş olduğunu, sonunda hiçbir anlam bulamayacağımızı; fakat bunun hayatı en güzel şekilde yaşamamızın önünde bir engel oluşturmaması gerektiğini savunur. Absürdizmin en net açıklaması budur. Sisifos* Söyleni’de tüm bunlardan bahsederken Camus, fikirlerini Yabancı kitabındaki an