Ukraynalı bir çiftlik sahibinin oğluydu; dul kalan annesi tarafından büyütüldü. 1828'de büyük umutlar ve görkemli tasarımlarla Petersburg'a gitti, ama önce küçük bir memur, ardından bir kız okulunda tarih öğretmeni olarak yoksulluk içinde yaşamak zorunda kalarak düş kırıklığına uğradı. Bununla birlikte, ilk kitabı (Masallar [Veçera na hutore bliz Dikanki], 1831) hemen ilgi gördü: neşeli, gözüpek, Ukrayna folklorundan esinlenen bu hikâyelerde bile, tedirgin edici bir yan, kötülüğün tertemiz bir yaşamı darmadağın edişi vardır. Gogol'ün tedirginliği, daha sonraki öykülerinde (Mirgord) [1835] ve Arabeski'de [1835] iyice arttı: Gogol bu anlatılarında sıradanlığı ve can sıkıntısının büyük bir ustalıkla karikatürleştirerek çizer. Nevski Bulvarı (Nevskij Proskpekt), Bir Delinin Hatıra Defteri (Zapiski sumaşedşego) ve Portre (Portret), gerçek dünyada başlayıp delilik dünyasına kayar, düş kâbusa, trajik gülünce dönüşür. İnanılmaz bir varsayıma dayanan Burun'da (Nos) [1835] ve Palto'da (Sinel) [1842], Gogol gülünçlük ya da merhamet görünüşü altında, bireylerin nasıl kişiliklerini acı bir biçimde ortaya koyar. Okuyucu güler ama, Müfettiş (Revizor) ve Ölü Canlar'daki (Myortıve duşi) kukla benzeri kahramanları gördükten sonra, bu gülüşü açık bir nefrete dönüşecektir. Müfettiş'in üzerine çektiği şimşeklerden aşkına dönen Gogol (1836), alelacele Rusya'yı terketti. Almanya ve İtalya yolculuklarının ardından birkaç hafta için Moskova'ya döndükten bu kez de Viyana'ya gitti. 1841'de ülkesine döndüğünde Ölü Canlar'ı tamamlamış bulunuyordu. Sansürün istediği birkaç değişiklik yapıldıktan sonra, kitap 1842'de yayımlandı. Çağdaşlarına göre Gogol bu yapıtında gerçekçi bir yergi ortaya koymuş ve zaafları acımasızca gülünçleştirilmişti; Oysa Gogol'ün, bilincinin derinliklerinden çekip çıkardığı insan kuklalarıyla kurduğu dünya, toplumsal ya da manevi düzeyi aşan metafizik bir bakışa dayanıyordu: bir kadını ya da bir Rusya manzarasını seyrederken tasarladığı parlak lirik parçalarla örülmüş trajik bir bakıştır bu. Yarattığı yıkıcı güçten dehşete kapılan Gogol, yaptıklarını telafi etmek istiyordu; fanatik bir din adamına açıldı, hac ziyareti için Kudüs'e gitti ve Ölü Canlar'a aydınlatıcı bir bölüm ekledi. Ancak, bu bölüm, düşmanlarının ağzını kapamaktan başka bir işe yaramadı. Gogol yazdıklarından memnun değildi; bunalıma düşerek 1852 şubatının bir gecesi müsveddelerini yaktı. Son günleri büyük acılar içinde geçti. Onu riyakârlıkla suçlayan dostlarıyla bozuştu, gizemli bir coşkuyla sinir bozukluğu arasında gidip geldi, oruçtan bitkin düşmüş ve lânetleme korkusuyla dehşete kapılmış olarak 1852 şubatında 43 yaşındayken öldü.